Yapay zeka; teknolojileri nasıl kullandığımıza ve kullanırken yaptığımız tercihlere bakarak bizi tanıyor ve daha kolay etkilemeyi başarıyor.
Bu yüzyılda modern köle olmak kader mi?
Chuck Palahniuk’in aynı adlı romanından uyarlanan filmde, tüketim çılgınlığı çok güzel anlatıldı. “Bir zamanlar sahip olduğun her şey gün gelir senin sahibin olur” diyordu film. Yani mesela bir ev aldınız diyelim. O an sanıyorsunuz ki, başka bir şeye ihtiyacınız olmayacak. Ama yetmiyor, bir de araba almak istiyorsunuz. Elde ettikçe başka istekler peşinde koşuyorsunuz. İstedikçe veya borçlandıkça 'modern köle' olarak yaşamaya daha çok mecbur oluyorsunuz. Böylece sistem istediğini elde etmiş oluyor. Bizi avcunun içine alıyor.
İstemek, elde etmeye çalışmak ve sistemin zorlu dişlileri arasında sıkışıp yok olmak; farkına varmadan başımıza gelen talihsiz bir son. İstediğimiz şeylere o kadar yakından bakıyor ve o kadar önemsiz şeyler için kendimizi köleleştiriyoruz ki, 'modern köle' olmak kaçınılmaz bir kadere dönüşüyor.
Günümüzde modern kölelik çok daha ağır şartlarla, bedenlerimizi de esir alıyor. Artık asıl sorun istemek, sahip olmak ve sahip olana kadar köle olmak değil. Artık sistemin elinde daha güçlü silahlar var. Dikkat! Eller yukarı! Etrafımız teknoloji ve yapay zekayla çevrili!
Yapay zeka; teknolojileri nasıl kullandığımıza ve kullanırken yaptığımız tercihlere bakarak bizi tanıyor ve daha kolay etkilemeyi başarıyor.
Örneğin cep telefonunun ekranı açık olmasa bile bizi dinleyip, sesli komutlarımıza göre seçenekler sunuyor. Çoğumuzun kullandığı bir sosyal ağ uygulaması hem arkadaş çevremizi hem de birlikte zaman geçirdiğimiz insanların verisini kullanarak bize yeni arkadaşlar öneriyor. Peki, bu uygulamalar topladıkları verileri bizi yönlendirmek için kullanırsa ne olur?
Geçtiğimiz yüzyılın modern köle oluşturmak için kullandığı yöntem her ne kadar bu yüzyılda da işe yarıyor olsa da, artık daha güçlü silahlarla kuşatılmış durumdayız. Teknoloji sayesinde sistem sadece sahip olmayı istememize değil, neye sahip olmamız gerektiğine de kendisi karar veriyor. Örneğin; Black Mirror adlı dizinin uyguladığı yeni yönteme bakalım.
Diziyi izlerken bir taraftan da başrol oyuncusunun karar anlarında ne yapması gerektiğine ekrandan seçimler yaparak seyirci karar veriyor. Böylece diziyi gerçekten yaşıyor gibi hissediyorsunuz. Hatta kararlara siz de ortak olduğunuz için, sanki yeniden çekiyormuşsunuz gibi de düşünebilirsiniz.