Şeyh Galib'in 25 yaşında kaleme aldığı eser, Hüsn ve Aşk adlı karakterlerin birleşme çabaları üzerinden ilahi aşka varışı anlatıyor

Şairler o devirde sohbet meclislerinde toplanıp sanat, şiir ya da güncel olaylar hakkında konuşur, tartışırlar. Bunun yanında bugün de olduğu gibi ürünleri üzerinden birbirleriyle münakaşa etme fırsatını da elbette kaçırmazlar. Şeyh Galip’in anlattığına göre, bir gün kendisi bu meclislerden birine konuk olur. Bu dostlar meclisinde şiirden anlayan büyük ustalar ve gençler bazen bir başka divan şairi Nabi’nin Hayrabat adlı eserini okurlar ve onu överler.

Ancak bu durum Şeyh Galip’in hoşuna gitmez; zira ona göre Nabi o kadar büyük övgülere değecek bir şair değildir. Bu eseri ondan çok daha iyi olduğunu ispatlamak için yazdığını defalarca belirtir. Nabi’nin müstehcen konulardan bahsetmesini doğru bulmaz ve böyle özel mevzuları eserine taşımanın erlik olmadığını söyler. O kadar ileri gider ki Nabi’nin eseri olan Hayrabat’ı “çalıp çırpma bir eser” olarak niteler ve kusurları olsa da ondan çok daha mükemmel bir eser ortaya koyacağını haber vererek bu bölümü bitirir 

Hüsn ü Aşk, kurgusal anlamda Hüsn (Güzellik) isminde bir kız ile Aşk isminde bir erkeğin aşkını anlatan, tasavvufi bir tema ve temele sahip bir mesnevidir. Mesnevide anlatılan hikaye şöyledir:

 

 

Sevgioğulları (Beni-mahabbet) isimli bir Arap kabilesi vardır. Bir gece bu kabilede bir kız bir de erkek çocuk doğar, erkeğe Aşk kıza Hüsn ismini verirler, bu ikisini birbirlerine nişanlarlar. Öğrenim zamanları gelince ikisi de Edep okuluna giderler, bu okulda Munlâ-yı Cünun isimli büyük bir hoca vardır. Bu sıralarda Hüsn Aşk’a aşık olur. İkisi zaman zaman Mânâ gezinti yeri`ne gitmekte gezinmekte, sohbet etmektedirler. Bu gezinti yerinde Suhan isimli bir mihmandâr (misafir ağırlayan kişi) vardır ki bu kişi her şeyi bilen çok büyük bir insandır. Fakat, Hayret isimli kudretli bir kişi Hüsn ile Aşk’ın görüşmesine mani olur. Bir süre Suhan yoluyla mektuplaşırlar. Aşk’ın Gayret adında bir lalası vardır ve sonunda ikidi Aşk’ın gidip Hüsn’ü kabile büyüklerinden istemesi konusunda anlaşırlar. Kabile büyükleri ise Aşk’ın bu arzusuyla alay eder ve eğer Hüsn’e kavuşmak istiyorsa Kalb ülkesine gidip Kimyâ`yı alıp gelmesi gerektiğini söylerler. Yolun ne denli zorlu ve korkunç olduğunu da anlatırlar, Aşk yolda dev, cin ve cadılarla karşılaşacak, ateşten bir denizden geçmek zorunda kalacaktır. Aşk ile Gayret Kalb ülkesine yola koyulurlar ve başlarından birçok badire geçer. Her badirede onları Suhan kurtarır.

 

 Mutlu sonla biten hikayede; işin sonunda Aşk’ın Hüsn’ü kendinden ayrı sanmasının onu yanlış yollara düşüren şey olduğunu, aslında Aşk’ın Hüsn, Hüsn’ün de Aşk olduğunu, birlikte ikiliğin var olmayacağını aslın birlik (teklik) olduğu mesajı ile karşılaşılır.

 

Kahraman ve yerlerin isimlerinden hikayenin sonucuna kadar neredeyse her unsur tasavvufi bir anlam taşımaktadır. (Örneğin; Hüsn ile Aşk seven ve sevileni yani hüsn-ü mutlak(Allah) ile dervişi, edep; dergahı, Munlâ-yı Cünun; mürşidi, Kalp şehri; Allah?ın tahtı olan gönlü ve oraya yapılan seferin, çile dolu sevgi mücadelesinin simgeleridir.) Bu nedenle Hüsn ü Aşk tasavvuf edebiyatı açısından çok önemli bir eserdir.