“Moda teknolojisi”, ilk etapta çok büyük ve teknik bir ifade gibi görünse de, aslında son derece erişilebilir bir kavram. Onu her gün, her yerde görüyoruz. Moda teknolojisi, tüketici kültürünün bir parçası olarak dokunduğumuz kumaşlardan alışveriş yaptığımız mağazalara kadar her alana sızmış durumda. Social Edge Zirvesinin kurucusu Jennifer Margolin bu kavramı, “daha hızlı ve yenilikçi yollarla tasarlamak, yaratmak, bağlamak, eğitmek, pazarlamak, alışveriş yapmak ve nihayetinde moda endüstrisi deneyimi ortaya koymak adına, teknoloji ve modanın bir araya geldiği” alan olarak tanımlıyor. Şirketler, bunun her düzeyde gerçekleşebileceğini kanıtladılar: müşteri deneyimi, ürün geliştirme, hatta malzeme tasarımı. Moda teknolojisine yatırım yapmanın önemini anlayabilmek için, statükoya meydan okuyarak başarıya ulaşmış birkaç şirkete göz atalım.
MÜŞTERİ-DOSTU TİCARET
Warby Parker’ı tanıyorsanız el kaldırın! Belki de gözlük çerçevelerinden birini şu anda takıyorsunuzdur. İster mağazasını ister web-sitesini ziyaret edin, sıradan bir optik dükkanından oldukça farklı olduğunu göreceksiniz. Find Your Fit (Yakışanı Bul) gibi yeni teknolojiler ile evinizde ücretsiz denemenize imkan veren esnek (home tryon) hizmeti bir araya getiren Warby Parker, ihtilaf noktalarını ortadan kaldıran bir alışveriş deneyimi sunuyor. Gücü müşteriye teslim eden marka, müşteri sadakatinde de zirveyi yakalıyor.
GİYİLEBİLİR TEKNOLOJİ
İhtilafsız marka düşüncesi, teknoloji içerikli giyim markası Wearable X ile bambaşka bir boyut kazanıyor. Nadi X yoga taytlarından birini giyin, uygulamayı açın ve daha önce hiç yaşamadığınız bir yoga deneyimine hazır olun. Kumaşa ekli 10 adet dokunsal motoru ve ivme ölçerleriyle gerçek zamanlı geri bildirim sağlayarak doğru pozisyonu bulmanıza yardımcı oluyor. Vücudunuz pozisyon değiştirdikçe bunları tespit eden yapay zeka algoritması, kalçanızı, diz ve dirseklerinizi adapte etmeniz için hafif titreşimler yolluyor. Tıpkı Warby Parker gibi Wearable X de, teknolojinin nasıl kullanılabileceği hakkındaki yaratıcı fikirlerini “ısmarlama” hizmet anlayışıyla ortaya koyuyor.
Biraz daha ileriye bakacak olursak, moda ile teknolojinin hücresel seviyede de rastlaşabileceğini görürüz. Pamuğun fiziksel yapısı üzerine yeniden kafa yoran CCI What’s New in Cotton Programı tasarımcı ve araştırmacıları, kumaşların dokusu ve işlevleri üzerinde değişiklikler yapıyor. Örneğin, Solucell’in hafif ve oluklu yapılı lifleri, vücut ısısını düzenleyip uygun nem dengesini sağlıyor. Pamuk her zaman için rahatlık demektir, Solucell’in patentli teknolojisi ise, bunu çok daha öteye taşıyor ve böylelikle nihai müşteriye daha fazla yarar sağlıyor.
Bunun bir diğer örneği de, ipliğin özüne uygulanabilen özel bir mineral yapısı olan Celliant. Bu yapı, egzersiz sırasında, vücudun ürettiği kızıl-ötesi elektromanyetik enerjiyi yakalayıp geri bırakarak oksijen alımı, performans ve sağaltım süreçlerini destekliyor. Celliant teknolojisi ile üretilen giysileri kullanan müşteriler, moda teknolojisinin gücünü anında hissedebiliyor. Bu yenilikler dünyanın dört bir yanındaki tasarımcıların teknoloji paketlerinde yerini aldıkça da, küresel bir boyut kazanıyor.
Bu şirketlerin tamamı, biz tüketicilerin neyin mümkün olabileceği konusundaki algılarımızın sınırlarını zorluyor. Tüketicinin, alışverişten giyime ve paylaşıma kadarki tüm deneyimini adeta yeniden şekillendiriyor. Bir tasarımcı olarak beni en çok heyecanlandıran da budur, neticede, her şey değişiyor. İster kimya, ister büyük veri olsun, bilimi, tasarım ve tüketici öngörüleriyle birleştirdiğimizde, modanın sihri ortaya çıkıyor. Bu kimi zaman en sevdiğiniz gözlük çerçevesi, kimi zaman da kumaşın geleceği olarak kendini gösteriyor. Biz buna moda teknolojisi diyoruz. Ve bunların hepsi tam da şu anda gerçekleşiyor.