Bundan 100 yıl kadar önce, Sigmund Freud tarafından insan doğası hakkında yeni bir teori ortaya atıldı. “Her insanın zihin derinliklerinde saklı ilkel cinsel ve saldırgan güçler” taşır. Bu güçler kontrol edilmediği takdirde, bireyler ve toplum kaos içinde yok olmaya sürüklenebilir. Ancak bu yazının konusu Sigmund Freud değil, Freud’un Amerikalı yeğeni Edward Bernays. 

Günümüzde Bernays adı neredeyse tamamen unutulmuş durumda. Fakat etkisi neredeyse amcası kadar büyük. Çünkü Bernays, Freud’un fikirlerini alıp, kitlelerin manipülasyonu için kullanan ilk kişi. Seri üretim mallarını insanların bilinçdışı arzularıyla ilişkilendirerek, ihtiyaçları olmayan şeyleri istemeleri için insanları nasıl ikna edeceklerini Amerikan şirketlerine ilk gösteren gene o. Bugün bütün dünyayı saran, sadece tüketen insan modeli ise ilk tohumlarını onun yönlendirmeleri ile atmıştır.

1922’de New York’ta ilk halkla ilişkiler dersini verdi, 1923 yılında Cyristallizing Public Opinion adlı kitabıyla da ilk halkla ilişkiler kitabını yazdı.

Bernays, en bilindik çalışmalarından biri kadınları sigara içmeye ikna etmesidir. Kadınların sigara içmesinin bir tabu olduğu yıllarda Bernays’in, bir grup kadının eline sigaralar vererek yaptırdığı yürüyüş, halkla ilişkiler dünyasında efsaneleşmiş bir eylemdir. Bu eylemin sonunda sigaranın ateşi “özgürlük meşalesi” olarak anılır olmuş, kadınlara sigara satışı artmaya başlamıştır. Bernays’in yarattığı düşünce şuydu, eğer bir kadın sigara içiyorsa, bu onun daha güçlü ve bağımsız olduğunun kanıtıdır.

Savaş bitmişti, Amerika bu savaştan karlı çıkmıştı, seri üretim konusunda oldukça ilerlemişlerdi ancak şirketlerde şimdi farklı bir endişe başlamıştı. Çünkü insanlar her şeye sahip olduklarında yenisini almak için bir ihtiyaçları kalmayabilirdi. Bu yüzden şirketler fark etti ki ihtiyacın tanımı baştan yapılmalıydı. İnsanlar arzulamak için eğitilmeliydi, yeni şeyler istemelilerdi, hem de eskisi henüz tamamen bitmeden. Şirketler adına bu zihniyeti değiştirmek için merkezde duran adam yine Edward Bernays idi.

Öncelikle New York bankaları Amerika’da süpermarket zincirinin kurulması için fon sağladı şirketlere. Çünkü bu marketler, seri üretim mallarının satış mağazaları olacaktı. Ve Bernays’in işi de, yeni müşteri tipini oluşturmaktı.

İşe kadın dergilerinin yaygınlaştırılması ile başlandı. Bernays, ürünleri dergi yazıları ve reklamlarla, film yıldızları üzerinden buralarda tanıtarak kadınları büyüledi. Bernays aynı zamanda filmlerin içinde ürün tanıtımını başlattı. Süpermarketlerin içinde moda gösterileri düzenledi, temsil ettiği firmaların kıyafet ve mücevherlerini, filmlerin galasında yıldızların üzerine giydirdi. Bazı ürünlerin insan psikolojisine iyi geldiğini kanıtlamak için psikologlara raporlar yazdırdı ve bunu halka yansıttı.

Zihinlere kazımaya çalıştığı algı şuydu:“Satın aldığınız şeyleri sadece ihtiyaçtan almadınız, kendinizi nasıl gördüğünüzü başkalarına göstermek için de aldınız.”

1927 yılında Amerikalı bir gazeteci şöyle yazıyordu: “Demokrasimize bir yenilik geldi, buna tüketicilik adı veriliyor.”

Gittikçe yükselen tüketicilik dalgası, borsada sonunda patlama yarattı. Ve yine Edward Bernays işin içine girerek, kendi temsil ettiği bankalardan kredi alarak sıradan insanların da hisse senedi alması gerektiği gibi yeni bir fikri pazarlamaya başladı.


103 yaşına kadar Amerikan toplumunu şekillendiren Bernays Coolidge, Wilson, Hoover Eisenhower,gibi başkanlarının yanı sıra Thomas Edison, Caruso, Nijinsky gibi isimler ve birçok büyük şirketle çalıştı. Ancak en büyük başarısı kendisi Amerika’da zengin ve güçlü hale gelirken, Viyana iflas etmek üzere olan Freud’un çalışmalarını Amerika’da ilk kez yaygınlaştırması olmuştur.

928’de yılında başa Bernays ile aynı fikirde olan bir başkan geldi. Başkan Hoover, Amerikan yaşam tarzının merkezindeki motorun tüketicilik olduğunu açıkça telaffuz eden ilk siyasetçiydi.


Ancak bu tüketim balonu 1929 ekonomik krizi ile patladı. Borsa çökmüştü, Amerikan ekonomisi çıkmazdaydı. Bernays’in çok büyük çabalarla gerçekleştirdiği tüketim patlaması yok olmuştu. Hem kendisi, hem de halkla ilişkiler mesleği gözden düştü.


Amerika’da da öfkeli kalabalığın gücü karşısında demokrasi tehdit altındaydı. Halk, felaketin sorumlusu olarak gördüğü şirketlere karşı öfkesini yöneltmiş, şiddet artmaya başlamıştı. Sonra 1932’de yeni bir başkan seçildi: Başkan Roosevelt


Roosevelt, Washington’da bir grup genç planlamacı ve teknokratı bir araya getirdi. Onlara, ülkenin iyiliği için büyük sanayi projeleri planlayıp yönetme görevini verdi. Roosevelt, borsanın çökmesinden sonra, modern endüstriyel ekonomileri artık serbest kapitalizmin yönetemeyeceğini düşünüyordu. Bu iş artık devletin işiydi. Büyük iş adamları dehşete kapılmıştı.


Seçimlerden sonra iş dünyası bir araya geldi. Çeşitli tartışmalar yapmaya başladılar. Bir taraftaki demokrasi fikrini, diğer taraftaki özel girişim fikriyle yeniden birleştirmek gerektiğini düşünüyorlardı. Bunu da, günümüzde hala devam eden “Ulusal Üreticiler Birliği” şemsiyesi altında yapacaklardı. Amerika’daki bütün büyük şirketler bu kuruma üyeydi. Büyük şirketlerle halk arasında duygusal bağ kurmayı hedefleyen kampanyalar başlatıldı. Büyük ölçüde Bernays’in yöntemleri kullanılıyordu. Aslında tamamen onun yöntemleri.


Bernays’in kurduğu endüstri genişlemişti. Yüzlerce halkla ilişkiler danışmanı müthiş kampanyalar düzenledi. Bu kampanyalara cevap olarak hükümet, basının iş dünyası tarafından ahlaksızca yönlendirildiğini anlatan uyarı filmleri hazırladı. Fakat bu girişim, Bernays’in güçlü hayalgücü karşısında komik kalıyordu.


1939 yılında New York, Dünya Fuarı’na ev sahipliği yaptı. Edward Bernays baş danışmanlardan biriydi. Fuardaki ana temanın Amerikan iş dünyası ile demokrasi arasındaki bağlantı olması için ısrarcı oldu. Dünya Fuarı statükoyu korumak için bir fırsattı.


ünya Fuarı sıradışı bir başarıydı. Amerika’nın hayalgücünü etki altına aldı. Ortaya koyduğu vizyon, yeni bir demokrasi anlayışıydı. Şirketler, insanların en içten arzularına cevap buluyordu.


Ancak, insanların rasyonel mi irrasyonel mi olduğu konusundaki iki görüşün mücadelesi, Avrupa’daki olaylardan ciddi biçimde etkilenmek üzereydi. İkinci Dünya Savaşı, hükümetlerin demokrasiye ve yönettikleri insanlara bakışını tamamen değiştirecekti.


Savaş sonrası Amerika’sında, siyasetçiler ve planlamacılar, aynı tehlikeli güçlerin kendi halklarının da içinde yattığına inandılar. Bu iç düşmanı kontrol etmek için, Freud ailesinden yardım istediler. Ve her yola gelen Bernays, sadece Amerikan hükümetiyle değil, CIA ile de çalışmaya başladı.


Bernays’in temel müşterilerinden biri, dev şirket United Fruit Company idi. Orta Amerika’daki Guatemala’da, çok geniş muz tarlaları vardı. United Fruit onlarca yıldır, ülkeyi uysal diktatörler yoluyla kontrol ediyordu. Ülkenin adı Muz Cumhuriyeti’ne çıkmıştı.

1950’de, Albay Arbenz başkan seçilip United Fruit’in ülkedeki hâkimiyetini sona erdirme sözü verdi.1953 yılında, hükümetin şirket tarlalarının büyük bölümüne el koyduğunu açıkladı. Büyük bir halk hareketiydi bu ve United Fruit için felaketti. Yardıma Bernays koştu.

İşin biçimini değiştirecekti. Bernays bunu alıp kızıl komünist meselesine dönüştürmeye çalıştı ve becerdi. Sanki Amerikan demokrasisi, Amerikan değerleri tehdit altındaymış gibi meseleyi yansıttı. Gerçekte Arbenz, Moskova’yla ilişkisi olmayan bir sosyal demokrattı. Ama Bernays, onu Amerika’ya karşı komünist bir tehdide dönüştürdü. Halkta korkuyu arttırmak için sahte bir haber ajansı kurdu. Bu ajansın basın bültenleri, Amerikan medyasını haber yağmuruna tuttu Sözde Moskova, Amerika’ya saldırmak için Guatemala’yı üs olarak kullanacaktı. Bütün bunlar arzulanan sonucu yarattı. Başkan Eisenhower, Arbenz rejimini devirmek gerektiğini kabul etmişti. United Fruit Company ile çalışarak, CIA silahlı bir isyan ordusu hazırladı. Yüzbaşı Armasadlı birini de ülkenin yeni lideri olarak seçti.

CIA pilotlarının kullandığı uçaklar Guatemala şehrini bombalarken, Edward Bernays Amerikan basınındaki propaganda kampanyasını sürdürüyordu. Amerikan halkını, bu olayı demokrasi için özgürlük savaşçıları tarafından Guatemala’nın kurtarılması olarak görmeleri için hazırlıyordu.