Farkındalık; ne erkektir ne de kadındır. Bu cinsiyet ayrımı bedeninde vardır ve bir de zihninde vardır. Çünkü zihnin, bedeninin içsel parçası, bedenin de zihninin dıştaki parçasıdır. Beden ve zihin birbirlerinden ayrı şeyler değiller; onlar tek bir varlıktır. Gerçekte, ‘beden ve zihin’ demek doğru değil ‘ve’ bağlacı kullanılmamalı. Aralarında bir kısa çizgi dahi kullanılmamalı: Sen bir beden zihinsin.
Bu nedenle dişil veya eril kavramları ancak zihinle, bedenle ilişkili olduklarında anlamlılar. Beni bir kadın veya erkek olarak dinleme; yoksa beni dinlemiyor olacaksın. Beni farkındalık olarak dinle.
Kadın sevmen için vardır; anlaman için değil. Bu anlaşılması gereken ilk şey.
Varoluşun herhangi bir ifadesini anlamak-erkeği ya da kadını ya da hayvanı ya da doğayı- bilimin işidir; mistiğin değil.
• Psikiyatr, sana karının bedavaya sorduğu soruları bir sürü para karşılığı soran adamdır.
• Kadın, erkeğin yaklaşmasına direnç göstererek başlar ve geri çekilmesini engelleyerek bitirir.
• Bir kadının fikrini değiştirmek istiyorsan, onunla hemfikir ol. smile ifade simgesi
• Eğer bir kadının ne demek istediğini merak ediyorsan, ona bak; sakın dinleme.
• En önemli farkındalık hiçbir şeyin anlaşılamayacağını fark etmektir. Her şeyin bir gizem ve mucize olduğunu anlamak bana göre hayatındaki dinselliğin başlangıcıdır.
Öncelikle, kadın yaşam üretmeye muktedirdir; erkek ise değildir. Bu açıdan erkek daha aşağıdadır ve bu aşağılık duygusu kadınlara erkeklerin hükmetmesinde önemli rol oynamıştır.
Erkeklerin onlara söylediği doğru olmayan şeyler yüzünden kadınların psikolojisi bozulmuş, onları erkeklerin kölesi yapmış ve tüm dünyada ikinci sınıf vatandaş haline düşmüşlerdir. Bu durum, sadece ve sadece erkeğin kadından daha çok kas gücüne sahip olmasından kaynaklanır. Ama kas gücü hayvansal yağın bir parçasıdır.
Gerçek farklar tabii ki mevcuttur; ama bunları bulmak için uydurulmuş fark yığınının ardına bakmak gerekir. Benim gördüğüm farklardan biri, kadının sevmeye daha çok muktedir olmasıdır. Erkeğin sevgisi az çok fiziksel bir ihtiyaçtır; kadınınkiyse değildir. O daha büyük, daha yüce, daha ruhani bir deneyimdir. Bu yüzden kadın tek eşli, erkek ise çok eşlidir.
Erkek dünyadaki tüm kadınları ister ve yine de tatmin olmaz: Tatminsizliğinin sınırı yoktur. Kadın tek bir sevgiyle kendini tamamen doyurabilir çünkü o erkeğin bedenine değil, onun en derindeki içsel özelliklerine bakar. Güzel, kaslı vücuda sahip bir erkeğe değil, karizması olan erkeğe aşık olur.
Cinsellik açısından bakıldığında erkek çok zayıftır; o sadece tek bir orgazm yaşayabilir. Kadın ise sınırsızca üstündür; çoklu orgazm yaşayabilir. Ve bu durum en çok problem yaratan konulardan birisi olmuştur. Erkeğin orgazmı bölgeseldir, cinsel organlarıyla sınırlıdır. Kadının orgazmı ise bütündür, cinsel bölgelerle sınırlı değildir. Onun tüm bedeni erojendir ve erkeğe oranla binlerce kat daha derin, daha zengin, daha doyurucu orgazm deneyimler.
Ancak trajedi şudur: Kadın bedeninin tümü uyarılmak zorundadır ve erkek de bununla ilgilenmez, o bununla asla ilgilenmemiştir. Kendi cinsel geriliminden kurtulmak için kadını bir seks makinesi olarak kullanmıştır. Saniyeler içinde boşalmıştır. Ve o bitmiş olduğunda kadın henüz başlamamıştır bile.
Erkek sevişme bittiği an döner ve uyumaya başlar. Cinsel birleşmeyle tüm gerginliklerini atmış olarak daha rahattır; cinsel aktivite onun iyi bir uyku çekmesine yardım eder. Her kadın bununla yüzleştiğinde üzülür. O daha başlamamıştır, henüz harekete geçmemiştir. Kullanılmıştır.
Upanishadlar’da yeni çiftler için garip bir tören vardır. Yeni evlenen çiftler Upanishad kâhinine gelir ve o da onları kutsar. Kâhin kadına döner ve şöyle der: ‘Umarım on çocuk annesi olursun ve nihayetinde kocan da on birinci çocuğun olur. Ve şayet kocana annelik etmezsen, gerçek bir eş olmayı başaramadın demektir.’
Bu çok gariptir ama bu sözlerin altında insan psikolojisine dair derin bir kavrayış vardır çünkü modern psikolojinin bulduğu şey de budur: Her erkek, kadında annesini aramakta; her kadın da erkeğinde babasını aramaktadır. Bu yüzden her evlilik bir hayal kırıklığıdır: Anneni bulamazsın. Evlendiğin kadın sana annelik yapmaya gelmedi bu eve; senin karın, senin sevgilin olmak istiyor. Upanishad töreni beş-altı bin yıllık yaşıyla modern psikolojiye ışık tutuyor. Bir kadın, ne olursa olsun, temelde annedir. Babalık ise sonradan uydurulmuş bir kurumdur, doğal değildir. Ama anneliğin yeri doldurulamaz.
Kadın ve erkek ne eşittir, ne de eşit değildir: Onlar eşsizdir. İki eşsiz varlığın buluşması varoluşa mucizevî bir şey getirir. Ancak garip olan bir gerçek vardır: Kadın, her zaman daha çok çocuksudur, gözleri daha çok hayretle doludur. Erkek, her zaman bilgi peşindedir. Peki, bilgi nedir? Bilgi sadece hayretten kurtulmaya yarayan bir araçtır. Tüm bilim varoluşun gizemini ortadan kaldırmaya çalışır ve bilimin anlamı bilgidir. Şu çok basit bir gerçektir ki, ne kadar çok bilirsen, o kadar az hayrete düşersin!
Yaşlandıkça hayret etme duyarlılığını yitirirsin. Giderek daha hantal olursun. Ancak bunun nedeni artık her şeyi bilmendir. Hiçbir şeyi bilmiyorsun ama zihnin sadece ödünç alınmış bilgilerle dolu. Ve sen hiç, bunun altında karanlık ve cehaletten başka bir şey olmadığını düşünmedin.
Erkek, dünya üstündeki en şehvetli hayvandır. Her hayvan türünün erkeklerin dişilerle ilgilenmeye başladığı bir çiftleşme mevsimi vardır. Bazen bu dönem birkaç hafta sürer, bazen bir veya iki ay. Senenin geri kalanında seksi, çiftleşmeyi unuturlar. Bu yüzden de, nüfus yoğunluğu normal seyreder. Sadece insanoğlunun erkeği tüm yıl boyunca cinsellik arzular.
Kadın erkekten çok daha önemlidir. Çünkü o rahminde hem erkeği hem kadını taşır. O kıza ve oğlana, her ikisine de annelik eder; her ikisini de besler. Eğer o zehirliyse, o zaman sütü zehirlidir, o zaman çocukları yetiştirme tarzı zehirlidir.
Eğer kadın gerçekten bir kadın olma özgürlüğüne sahip değilse, erkek de asla gerçek bir erkek olma özgürlüğüne sahip olmayacaktır. Kadının özgürlüğü erkeğin özgürlüğü için bir zorunluluktur.
Hayattaki sorunlar sevgi ile çözülebilir; saldırganlıkla değil. Kadın ve erkek ayrı dünyalardır o nedenle birbirlerini anlamaları güçtür. Ve geçmiş yanlış anlamalarla doludur fakat bu gelecekte de böyle olmak zorunda değildir. Geçmişten ders alabiliriz ve alınacak yegâne ders erkek ve kadının birbirlerinin farklılıklarını daha çok kabul edip birbirlerine karşı daha anlayışlı olmalarıdır.
Erkek ve kadın negatif ve pozitif elektrik kutupları gibidir: Birbirlerine doğru manyetik olarak çekilirler. Onlar zıt kutuplardır; o nedenle çatışma doğaldır. Ancak anlayış sayesinde, şefkat sayesinde, sevgi sayesinde, birbirlerinin dünyasına bakıp anlamaya çalışmak sayesinde tüm sorunlar çözülebilir.
Biliyor musun? Erkek ve kadın eşitliğinden bahsetmeye başlayan ilk kişiler erkeklerdi, kadınlar değil. Tohum erkek zihninden geliyor ve bu her zaman böyle olmuştur. Bir erkek kendi lehine olduğunu hissederse bunu becerir. Onun kurnazlığı çok sinsidir ve bazen o bunu öyle becerir ki kadınları, kendi kendine yaptığını zanneder.
Kadınlar yumuşaktır, doğuştan yumuşaktır. Erkeklerle yarışamazlar. Yarışmak istiyorlarsa sertleşmek zorundalar. Özgürlükçü bir kadınla ne zaman karşılaşsan yüzündeki yumuşaklığın kaybolduğunu görürsün.
Bazı erkekler gerçekten pasif olmanın özlemini çekiyorlar. Bazı kadınlarsa gelişimleri için kendilerini ortaya koyma ihtiyacı duyabilir.
Kadın Özgürlüğü Hareketi’nin kadınları ‘sofistike’ ve fazlasıyla mantıklı yapmasıyla nasıl açıklanabilir bu?
Medeniyet bir kandırmacadır, doğadan uzak düşmektir. İnsan ne kadar medeni olursa, o kadar zihnine takılıp kalır. Yüreğiyle temasını yitirir. Yürek hala ilkeldir. Neyse ki, üniversiteler henüz yürekleri eğitip onları medenileştirmenin bir yolunu bulamamıştır.
Eğer bir erkek bedenine ve kadın zihnine sahipsen içinde bir çatışma, bir sosyal mücadele, bir iç savaş olacaktır. Sürekli bir savaş ve gerilim içinde savrulacaksın. Fizyolojik olarak kadınsan ve bir erkeğin zihnine sahipsen, hayatta enerjinin çoğunu gereksiz çekişmelerle harcarsın. Uyumlu olmak çok daha iyidir. Bedeninde erkeksen, zihinde de erkek; bedeninde kadınsan, zihinde de kadın ol.
Batılı ve Doğulu kadın arasındaki farklara işaret edenlerden ilki Karl Marx’dır. O tüm dünyadaki entelektüellere, yoksulluğun geçmiş hayatla ya da kaderle ya da alınyazısı ile hiçbir ilişkisi olmadığını ilan etti ve onları ikna etti. Kimin zengin ve kimin fakir olacağı Tanrı tarafından belirlenmez. Kimin yoksul olacağına karar veren şey toplumsal yapıdır, ekonomik yapıdır. Ve bu yapı değiştirilebilir çünkü o Tanrı tarafından yapılmamıştır.
İlk darbe Karl Marx’tan gelmiştir. İkinci darbe Sigmund Freud’dan geldi. O, erkek ve kadının eşit olduğunu, aynı türe ait olduğunu ve kadını aşağılayan tüm teori ve felsefelerin insanlık dışı ve şoven olduğunu ilan etti. Ve sonra üçüncü ve son darbe Masters ve Johnson’un araştırmalarından geldi: Kadının asırlardır orgazmdan yoksun bırakıldığını ortaya çıkardı. Erkeğin davranışlarının insanlık dışı olduğunu kanıtladı. Erkek kendi cinsel ihtiyaçları söz konusu olduğunda kadınları kullanmıştır fakat kadının seksten haz almasını engellemiştir.
Bu üç şey Batı’daki ortamı tümden değiştirmiştir fakat henüz bu üçü Doğu’nun geleneksel zihnine nüfuz etmemiştir. Sonuç olarak Batılı kadın mücadele yolundadır. Ancak bu tepkisel bir durumdur. Bu yüzden ben Kadın Özgürlüğü Hareketi adı altında süren şeyin taraftarı değilim. Ben kadınların özgür olmasını istiyorum ama diğer uca savrulmalarını değil.
Tüm eşcinsellik olgusu bu aptal yetiştirilme tarzının bir yan ürünüdür. Eşcinsellik erkek ve kadınların doğal bir şekilde buluşmasına izin verdiğimiz gün kaybolacaktır. Onları ilk çocukluk yıllarından itibaren ayırmaya başlarız. Bir oğlan kızlarla oynamaya başlarsa onu aşağılarız. “Ne yapıyorsun? Sen hanım evladı mısın? Sen bir delikanlısın, sen bir erkeksin! Kızlarla oynama, bir erkek ol!” deriz. Bir erkek bebeklerle oynarsa azarlarız: “Bu kızlar içindir.” Eğer bir kız ağaca tırmanmaya çalışırsa onu hemen durdururuz: “Bu doğru değil; bu kadınsı zarafete uymaz,” deriz. Ve eğer bir kız çabalarsa ve ısrarcı olursa ve asi olursa ona Erkek Fatma denir; ona saygı duyulmaz. Bu çirkin ayrımları yaratırız.